Engelliler Haftasına özel

10-16 Mayıs ENGELLİLER HAFTASI HAKKINDA Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğrencimizin çalışması:

 

          Engellilik insanlığın bir parçasıdır. İnsanların çoğu hayatının bir döneminde geçici veya kalıcı bir yetersizlik yaşayabilir ve yaşadıkları süre içerisinde fonksiyonlarında giderek artan zorluklarla karşılaşabilir (Dünya Sağlık Örgütü, 2011).

 

EngellilikTanımları ve Sınıflandırılması

          Yetersizlik, özürlülük ve engellilik kavramları birbirlerinin yerine kullanılmakta ve tanımlamaları da çeşitlilik göstermektedir. Fakat bu kavramlar birbirinden farklı anlamlar taşımaktadır (Çağlar 2011).  DSÖ, bu kavram karmaşasını önlemek, çeşitli disiplinler ve bilim alanlarında sağlıkla ilgili dünya çapında iletişimi sağlayan standart, ortak bir dil oluşturmak amacıyla uluslararası çeşitli sınıflandırmalar geliştirmiştir (DSÖ, 2001).

İlk olarak DSÖ 1980 yılında Yetersizlik, Özürlülük ve Engelliliklerin Uluslararası Sınıflandırılması (International Classification of Impairments, Disabilities and Handicaps-ICIDH) isimli bir sınıflama sistemini geliştirmiştir.

ICIDH, özürlülük olgusunu 3 kategoride ele almıştır:

Yetersizlik (Impairment): Vücudun zihinsel, fiziksel veya işlevsel bozukluğudur. Yetersizlik doku, organ, ekstremite, fonksiyonel sistem ya da vücut mekanizmasındaki psikolojik, fizyolojik veya anatomik yapı ve fonksiyonların geçici, sürekli kaybı ya da anormalliğini ifade eder.

Özürlülük (Disability): Yetersizlik sonucu fonksiyonel kapasitede azalma ya da kayıptır. Yetersizlik

sonucu günlük aktiviteleri içeren beklenen davranış ve fonksiyonlarda eksiklik ya da aşırılıktır.

Engellilik (Handicap): Bir yetersizlik ya da özürlülük sonucu oluşan, toplum tarafından kişiden beklenen bireysel performans veya durumdan sapmaya neden olan toplumsal bir bozukluk olarak ifade edilir. Engellilik, yetersizlik ve özürlülüğün sosyal ve çevresel sonuçlarıdır (Minaire 1992).

1980’lerden günümüze özürlülük konusuna yaklaşımların teorik olarak farklılaşması (Erbil Erdugan 2010) nedeniyle ve ICIDH özürlülük sınıflandırmasının oluşturduğu engelliliğin sosyal algısını değiştirebilmek için DSÖ 2001 yılında İşlevsellik, Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası

Sınıflandırılması (International Classification of Functioning, Disability and Health-ICF) sistemini

geliştirmiştir (DSÖ, 2001). Birleşmiş Milletler (BM), 2001 yılından itibaren bu sınıflandırma sistemini,

ICIDH sınıflandırma sisteminin yerine kullanmaya başlamıştır.

 

ICF’e (2001) göre belirlenen ve araştırmalarda kullanılması önerilen özür türleri listesi:

  1. Görme
  2. İşitme
  3. Öğrenme ve öğrendiklerini uygulama
  4. Zihinsel fonksiyonlar

 

  • Dikkat fonksiyonu
  • Bellek fonksiyonu
  • Düşünme fonksiyonu
  • Yüksek düzeyde bilişsel fonksiyonlar

5. Günlük gereksinimlerini karşılama

  • Günlük gereksinimlerini yönetme
  • Günlük gereksinimlerini tamamlama 6. İletişim kurma
  • Alma
  • Üretme

6. Beden duruşunu değiştirme ve sabit tutma

7. Eşyaları tutma, hareket ettirme, taşıma

  • Eşyaları kaldırma ve taşıma
  • Parmaklarını kullanma
  • Ellerini ve kollarını kullanma 9. Yürüme ve hareket etme
  • Yürüme

8. Temel yaşam aktiviteleri

• Eğitim

-Çalışma

 

9. Toplumsal, sosyal ve sivil yaşam

  • Toplum yaşamı
  • Eğlence ve boş zaman
  • Dini ve ruhsal yaşam (Mbogoni ve Me 2002).

 

          ICF sadece engelli kişilerle ilgili değil, aslında tüm insanlarla ilgilenen evrensel bir sınıflandırmadır. Bütün sağlık koşulları ile ilişkili sağlıkla ilgili durumlar ICF kullanılarak tanımlanabilir. ICF, her biri iki bileşeni içeren iki bölümden oluşur:

  1. Bölüm: İşlevler ve Yetiyitimi (a) Vücut İşlevleri ve Yapıları (b) Etkinlikler ve Katılım
  2. Bölüm: Bağlamsal Etmenler
  1. Çevresel Etmenler
  2. Kişisel Etmenler (WFIO 2001).

Özetle ICIDH’in (1980) “hastalık sonuçları” ICF (2001) tarafından “sağlık bileşenleri”nin sınıflandırılmasına dönüştürülmüştür.

 

Dünyada ve Türkiye’de Engelli Çocuklar

          DSÖ, engelli bireyi tanımlarken daha çok  “sonuçlar” kısmını kullanmaktadır. Sağlık durumu veya hastalık sonucunda ortaya çıkan etkileri tanımlar (WHO 2001).

          Ülkemizde ise engellilik ifade edilirken “hasta, sakat, âmâ, özürlü, sağır” gibi deyimlerin kullanılması, engelliliğin bireye özgü tıbbi bir sorun olarak kabul edildiğini, etiketlendiğini ve olumsuz olarak anlaşıldığını göstermektedir.

DSÖ, ICF sınıflandırmasına ve BM Engelli Hakları Sözleşmesi’ne göre, engellileri aşağılamanın ilk olarak dilden geçtiği ve bilinçli olarak etiketlemeden kaçınılması gerektiği  vurgulanmasına rağmen, “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” ve eklerinin ICF sınıflama sistemiyle tam uyumlu olmaması nedeniyle 2005 yılında kabul edilen Özürlüler Yasası’nda ve Türkiye’deki mevzuatta hâlâ engelli kavramı yerine özürlü kavramı kullanılmaktadır. Bu sebeplerden dolayı ülkemizde Özürlüler Araştırması Sınıflandırılması’nda (2002) engellilik ortopedik özürlü, görme özürlü, dil ve konuşma özürlü, zihinsel özürlü ve süreğen hastalık olarak 6 grupta sınıflandırılmıştır (Çağlar 2011).

Dünyada ve Türkiye’de Engelli Çocuklar ile İlgili Sayısal Veriler

Bazı ülkelerde ve ülkemizde ICF sınıflandırma sistemi kullanılmadığı için yapılan çalışmalar ve sayısal verilerde engelli ve özürlü kavramları, ülkelerin benimsediği sınıflandırma sistemlerine göre

kullanılmakta ve literatürde ortak bir dil birliği sağlanamamaktadır.

Küresel Hastalık Yükü (2004) verilerine göre dünya nüfusunun %15.3’ü “orta veya şiddetli derecede özürlü”, %2.9’u “ağır özürlü”, 0-14 yaş arasındaki çocukların ise %0.7- %5.1’inin özürlü olduğu tahmin edilmektedir (DSÖ, 2011).

Dünyada engelli bireylerin sayısal verileri ile ilgili olarak; Namibya Ulusal Özürlülük (2003) verilerine göre nüfusun %1.62’si engelli ve 5 yaş ve üzerindeki bireylerin %53.8’i mental, öğrenme, görme, işitme, iletişim engeline sahiptir (Eide ve ark., 2003).

Yeni Zelanda Özürlüler Araştırmasına (2006) göre nüfusun %17’sinin ve 15 yaşın altındaki çocukların ise %10’unun engelli olduğu, engelli çocukların %39’unun kronik hastalığa sahip, %21 ‘inin psikolojik ya da psikiyatrik engeli bulunduğu (http:/ /www.stats. govt. Nz/browse_for_stats/health/ disabilities.aspx), Kanada Özürlüler Araştırmasına (2006) göre ise, nüfusun %14.3’ünün, 14 yaş ve altı çocukların %3.7’sinin engelli olduğu, 5- 14 yaş arasındaki çocukların %54.1’inin iletişim, %5’inin kronik hastalık, %6.3’ünün            öğrenme, %3.1’inin duygusal, %1’inin işitme, %0.8’inin görme ve %0.8’inin ise fiziksel engelli olduğu bildirilmiştir (http:// www. Hrsdc. Gc.ca/ eng/ disabilityissues/ reports/ disability_profile/2011/disability_profile.pdf).

 

Türkiye’deki engellilere yönelik sayısal veriler incelendiğinde, verilerin değişmediği görülmektedir. Türkiye Özürlüler Araştırması (2002) sonucuna göre özürlü olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı

%12.29’dur. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) (2010) tarafından yapılan özürlülerin sorun ve

beklentileri araştırmasına göre ise 0-6 yaş grubundaki çocukların %25.1’inin dil ve konuşma özürlü,

%9.6’sının işitme özürlü, %7.4’ünün zihinsel özürlü, %3.7’sinin ortopedik özürlü, %3.7’sinin çoklu özürlü, %3.6’sının süreğen hastalıklı, %2’sinin ruhsal ve duygusal özürlü, %1.4’ünün görme özürlü olduğu belirlenmiştir. Bu durumda şöyle denilebilir: özürlü olma oranları yaş grubuna göre incelendiğinde yaş arttıkça özürlülük oranı da artmaktadır.

 

Dünyada ve Türkiye’de Engelli Çocukların Yasal Hakları

          Engelli bireylerin yaşamın her yönüne eşit katılımı beklenmektedir. Bu bireylerin bağımlı olmadan yaşama olanaklarına kavuşturulması ve eşit haklara sahip olmaları istenmesine rağmen, bu haklara ulaşma ve kullanmada yetersiz bir grup oldukları belirlenmiştir (Çağlar 2011, Şişman 2011).

          Devletler, engelli bireylerin haklarını yasal düzenlemelerle güvence altına alma görevini üstlenmişlerdir (ÖZİDA 2009, Şişman 2011). Uluslararası hukukta engelli bireylerin ekonomik ve sosyal hakları ile ilgili BM, Avrupa Konseyi (AK) ve Avrupa Birliği (AB), 1975 yılında BM Genel Kurulunun İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine ek olarak yayımladığı “Özürlü Hakları Bildirgesi”, “Mental Retardasyonlu İnsanların Hakları Bildirgesi” (1971) gibi çalışmalar yapmıştır. Bu bildirilerin dışında engellilere ilişkin gelişmeler 1980’lerden itibaren yoğunluk kazanmış, BM Genel Kurulu 3 Aralık 1981 tarihinde aldığı bir kararla o yılı “Özürlüler Yılı” ilan etmiştir. Bu kavram 1980 sonrası uluslararası özürlülük politikalarını

etkilemiştir (ÖZİDA 2009 ve Kökkaya 2006). 1983-1992 yıllarında “Özürlü İnsanlar ile İlgili Dünya Eylem Programı” uygulanmış ve bu programın önerdiği faaliyetlerin hükümetlerce uygulanmasını ve tüm dünyada özürlülerle ilgili gelişmeleri sağlamak amacıyla 1983-1992 yılları arası “BM Özürlüler On yılı” ilan edilmiştir. Bu süre boyunca her yıl 10-16 Mayıs tarihleri arası “Engellielr Haftası” olarak

kutlanmıştır.

 

 

 

 

 

                                                                                                      

                                                                        Öğrenci Fizyoterapist Merve Şura YILMAZ

                                                                                                   15.05.2022